Vertigo 41
Vicdanla cüzdan arasına sıkışmışlığını gizlemene gerek yok!
Vicdanla cüzdan arasındaki o uzun mesafeye ne atom ne de tanrılar oturup yükünü
hafifletebilir. O uzun mesafe koşusu sana ait. Orada eyleyecek, orada çile
çekeceksin. Ya da bildikçe mutluluğu soyunup çıplak kalmayı iş edineceksin.
Vertigo 42
Byung-Chull Han’ın Güzeli
Kurtarmak kitabını okurken daha ilk başta şunu not ettim:
‘Anlamdan boşalmış, pürüzsüzün sanatı olan Pop Art, sadece
duyguyu hedef alır. Düşünsel, özelinde felsefi bir teklifi yoktur (onun.)’
Vertigo 43
Ezigi Polat’ın Hiçbir
Yerin Ortasında adlı öyküsünü okuduğumda anladım.
Hiçbir yerin ortası, imgenin mumunu yakarak karakterleri
davet ettiğimiz, ilerisi ve gerisi olmayan yok-zamanın şimdisinde yazıp
çizdiğimiz öykü ortamından başka bir şey değil.
Vertigo 44
Şiir, gece gökyüzünü ellerinle tutup sarstığın ve yere
teklifsiz düşen ‘yıldız-imge’ den başka bir şey değil. Yıldızda, ışığın içine
kaçan karanlık; imgede ise ‘anlam’ gizlidir bu yüzden. Bir tür tamamlama işidir
şiir. İnsan eliyle kusurlu olanın dize(ye) getirilerek tamamlanması.
Vertigo 45
Hegel, sanatı görme ve duyma ile sınırlandırmakla hata
etmiş. Öyle olsaydı, Bong Jo-ho’ nun Parazit
filminde altı sınıfı temsil eden bodrum evi kokusunun günlerce peşim sıra
gelmesini, sonra da yağmurlu bir günde o kokunun beni otobüste yakalamasını
nasıl açıklayabilirdim?
Vertigo 46
Okullar 16 mart 2020’de kapatıldı. Sırasıyla işyerleri,
sosyal alanlar da birkaç gün sonra kapatıldı. Evimizdeki pencereden dışarıyı
gözlüyoruz. Gelecek olanı. Korona virüsünü. Tam bu sırada kendini karantinaya
almayan eskicinin megafondan yayılan sesini işitiyoruz. ‘Eİskicii.’ Ses bizi
sarsıyor. O eski münzevi yaşamlarımız üstüne yeniden düşünmeye zorluyor
bizi.
Vertigo 47
Korona günlerinden birine eski öğrencilerimden Ahmet’in
mesajı düştü. Jım Jarmusch’un son filmini öneriyor. Hani bir zombi filmi
yapacağım, ama zombi filmi olmayacak dercesine çektiği film. The Dead Don’t Die. Filmin özeti şu.
Ölmüş bir ruha sahip olmak için, ille de zombi olmak gerekmez. Yaşayan ölülere
bizi çeviren kapitalizmin eleştiri ruhu filmi izlediğim gece benimle sabahladı.
Sabaha karşı uykumu bölen çocuk ağlama sesiyle yataktan kalktım ve koridora
çıktım. Loş koridorda sallanan bir bedenle yürüyor öte yandan ağzımdan ‘twetter,
watsap’ diye sayıklıyordum. İlginç Korona’nın sözünü bile etmiyordum.
Vertigo 48
Tolstoy’un Savaş ve
Barış adlı romanında Piyer ile Prens Andrey’in tartışması var. Serfler,
mujikler kısacası emekçi kesim üstüne tartışıyorlar. Bu tartışmada ben Piyer
tarafındaydım. Kölelik, kölenin ruhundadır ve doğuştan bir yapıdır demeye
getiriyordu Prens Andrey. Bu yüzden köleyi köle ruhuyla doğasında bırakmalı.
Bunun bir bakış açısı sorunu olduğunu artık biliyoruz. Sorun
o değil. Tolstoy’un gücü bu kısa tartışmaya bir insanlık tarihini
sığdırmasıydı. Bir başka şey de vardı orada. Piyer de Andrey de Tolstoy’un
kendisiydi. Tolstoy düalist bakışla insan ruhu denen o kuyuya, kendi ruhuna
elde fenerle iniyor ve bize bir şey göstermeye çalışıyor.
*Parçalar, E.M Cioran, çev. Siren İdemen, Metis yay.
Korona günlerinden birinde diğer bir günden pek de farklı olmayan derin düşüncelerdeyim. Düşüncelerimden birazcık uzaklaşmak ve Erkan hocamın düşüncelerinde gezinmek, rahatlamak biraz da rahatlamamak için buralara geldim, yine yeniden. 49. not da buralarda olmalı diyerek sayfayı gereksiz aşağı indirmeye çalıştım. Tek solukta okudum ve şimdi eski düşüncelerime yeni düşünceler aktarıp uzaklaşıyorum.
YanıtlaSilEsen kalın hocam. Siz hep yazın biz de mükemmel olduğu kadar düşündüren kaleminizin birkaç dakika esiri olalım.
Çok teşekkür ederim ilginiz için. Yazmak bir parça soluk almayı kolaylaştırıyor.Blogta 48 adet Vertigo notu var.Parça parça yükledim.
YanıtlaSil