Cioran’ı severim.
Onun Parçalar* adlı kitabını
yeni bitirdim. Burukluk, Doğmuş Olmanın Sakıncası Üstüne gibi kitaplardaki
düşüncelerini daha da billurlaştırmış, saflaştırmış sanki. Özellikle kitabın ‘Vertigo Taslakları’ bölümü
en çok sevdiğim yer oldu. Bu taslakları okurken ben de çeşitli notlar aldım.
Ferit Edgü kitaplarının insanı yazmaya kışkırttığını bilirim. Çünkü her şeyi
söylemez. Burada da benzer bir durum söz konusuydu. Cioran söz aldığında sessizce dinliyorsunuz. Noktayı
koymuyor. Birden ortalık kısa süren bir
sessizliğe bürünüyor. Sonra kafanıza az önce söylenenler üstüne söz alan
konuşmalar üşüşüyor. Ben de o konuşmaları yazdım işte.
Vertigo 1
Nereye dönsem mutsuz insanlar. Birileri bir sabah erkenden uyanıp,
bu insanların yaşama amacını ellerinden alıyor.
Vertigo 2
‘Yatamayacağım kıza hediye almam,’ diyor bir genç.
Yanındakiler de onu destekliyor. Böylece amacı, araca kolay feda eden bu
gençlere koca bir gelecek teslim etmek bana korkunç geliyor.
Vertigo 3
‘Babam hapiste, hısımlarımızı arabada taradı,’ dedi
öğrencim.
Aradan iki hafta geçmedi gelip beni koridorda buldu. ‘Böyle
heyecanlı, sürükleyici bir kitap önerir misiniz?’ dedi.
Ben de Adam Fawer’ın Olasılıksız
kitabını önerdim ona.
Belki oradan yola çıkıp, ‘Babamın hasımlarını taramama
olasılığı yüzde kaç?’ diye kendine soru sorar. Sonra da olasılığın Tanrı’yı
bile yorduğunu fark eder, diye düşündüm.
Vertigo 4
Vicdansızlar arasında, sürekli kanayan bir vicdanla dolaşmak
beni bir gün öldürecek.
Vertigo 5
Ev dışında bir yerde oturmuş kitap okuyorum. Birden telefon
çalıyor. Oğlum, ‘Baba gel,’ diye ağlıyor telefonun öteki ucunda. Benimle su
yüzüne çıkacağını düşünüyor. Benim gün gün suyun altına çekildiğimi aklına
getireceği yaşı bekliyorum. O zamanın işimi
bitirececeğini bilerek.
Vertigo 6
‘Uykusuzluk getiren
her an, zamana rakip olur,’ diyor Cioran. Böyle ağır bir anı yaşamak istemezdim
tercih bana kalsa. Tercih bana
kalmadığına göre o an geldiğinde, varlığın öte yüzü olan hiçlikle göz göze
geldiğimi kabul ederdim.
Vertigo 7
“Kendini öldürme yetisi Plinus’a göre, ‘İnsana bahşedilmiş
en büyük nimettir.’ Böyle bir istekten ve böyle bir şanstan mahrum olduğu için
tanrıya acır.”* Tam bundan söz edecekken, ‘Bıktım artık. Tahammülüm kalmadı.
Bak! Yine ayakkabı bağcıklarını bağlamamışsın,’ diye haykırıyor kadın çocuğuna.
İnsanın ulvi dertleri de varmış. Böyle aşırı sığ dertleri de.
Vertigo 8
‘Al kitaplarını git,’ diyor. Uzaklığı kastetmiyor, ‘Git!’
dediğinde. Ortam değiştirmekten söz ediyor.
Çünkü o da biliyor zamanımın efendisi olmadığımı. Efendi, köleyi azat ediyor.
Köle adımını atar atmaz, prangasının zincir sesleri ortalığa saçılıyor.
Vertigo 9
Yan masadaki kadın lattesini içiyor. Bulvarda trafiğin
gürültüsünün fazla olduğu bir saat. Kadın tüm çevreden soyutlanmış, yan
oturttuğu telefonunda meyveleri eşleştirip patlatma oyunu oynuyor. Emekli
erkeklerin kahvehanesinden geçerken de aynı manzarayı görüyorum. Bu kez
ellerinde telefon değil iskambil kâğıtları oluyor. Böyle bir zaman harcama
cömertliği ölüme karşı bir tür itiraz gibi geliyor bana. Yaradılışın anlamını
boşa çıkarma.
Vertigo 10
Cioran’ın okuduğum bu kitabı* içimdeki gittikçe kütlesi
azalmış kutsallığın son kırıntısını da parçaladı. Kitapta gövde parçalanıyor.
Parçalanırken fizik, metafizik tüm her şey de aynı oranda nasibini alıyor bu
parçalanmadan. Bir tür yok oluş. Düşüncesizlik, maddesizlik ve inançsızlık
hali. Ama o da biliyor maddenin bildiğini okumaya devam ettiğini.
*Parçalar, E.M Cioran, çev. Siren İdemen, Metis yay.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder