SABAHIN ALACASINDAKİ PEMBE GÜL*
Nursel Duruel, bu kitapta** bir ayrılış öyküsü anlatıyor. Kitaba da adını
veren Geyikler, Annem ve Almanya adlı
öyküde, çocuklarını Türkiye’de bırakıp giden bir anneyi anlatıyor. Daha doğrusu
anneyi değil, geride kalan kızını. Kızın gözünden bakıyoruz bu ayrılık
öyküsüne. Kız düşler görüyor. Düşe karışıyor. Irmakta koşturup duran geyikleri,
daha birçok şeyi masal anlatır gibi anlatıyor. Uzun uzun ağlıyor kız. Yatağını
ıslatacak kadar hem de. Annesi onu susturuyor. Gözlerinden öpüyor. Sabah
uyanınca annesini göremiyor kız. Geceden/annesinden geriye kalan gözyaşıyla
ıslanan yastıktan başka bir şey değildir. Yastık simgesel açıdan ilginçtir.
Yalnızlıklarımız, anasız, sevgilisiz kaldığımız zamanlarda yaslandığımız, ona
sarıldığımız o önemli nesne; yastık. Başımızı o kimsesiz zamanlarımızda ona
güvenle yasladığımız. Öyküde anne kızın bir arada geçirdiği son geceki
sessizlik Duruel’in şu betimlemeleriyle okurun içine işliyor.
“ Aralık pencereden ay ışığı giriyordu
içeri. Hiç ses yoktu. Öyle bir sessizlik ki, neredeyse camı geçen ay ışığının
sesini duyacağım.”(s. 13)
Sonra kızın kendini suçlamasını,
zayıflığına kızmasını etkileyici bir anlatımla, kızın ağzından şöyle veriyor
yazar.
“ Bu gözyaşları düşmanım benim… Pis
gözyaşları, kötü gözyaşları, yok olası gözyaşları, yarın istediğiniz kadar
akın. Ama şimdi, bu gece rahat bırakın beni, perde gibi inmeyin gözlerime.
Anneme bakmak istiyorum ben.”(s.13)
Öyküde geriye gidişler, üst üste binen
görüntüler ( tıpkı bir film şeridi gibi) arasında, kızın bir türlü usunun
almadığı ayrılık ve onun üstünde yarattığı baskıdır. Bu durumu kızdan şöyle
dinleriz.
“ Bir bilseniz neler etti o gece ay ışığı,
anemin yüzünü durmadan değiştirdi. Bir bakıyorum, sisler buharlar içinde belli
belirsiz. Bir bakıyorum Çay’da yol yapılırken toprak altından çıkardıkları
kadın heykelinin yüzü gibi kıpırtısız, dümdüz. Bir anneannemin yüzü gibi kırış
kırış, bir gelinlik fotoğrafındaki gibi gülümsüyor.”(s.14)
Kız kendi iç dünyasındaki fırtınalar
içinde deviniyor, bir duygudan ötekine bata çıka ilerliyor. Bütün bunları
yaşarken bir yandan da annesiyle anneannesine kulak misafiri oluyor.
“ Almanya’da babamı bir kez daha
zorlayacakmış düzenli yaşamaya, bu son deneme olacakmış.”(s.12)
Öyküde annenin de bu gidişten pek de mutlu
olmadığını öğreniyoruz. Annenin şu deyişi içimizi buruyor. Bütün
ayrılıklarımızı gözümüzün önüne getiriyor.
“ Anadan ayrılmak zorsa, evlatlardan
ayrılmak daha zor.”(s.14)
Ardından yine kızın belleğindeki düş
oyununun içinde buluveriyoruz kendimizi. Bir gül bahçesine çevriliyor her yan.
Odanın içi, gece, geçmiş silme gül doluyor…
“ Hani gülün pembesi var ya, kokulu gülün
pembesi, işe öyle baştan ayağa pembelik içinde kaldık.”(s.14)
“ Sabahın alacasında iki pembe gül.”(s.14)
“.. annem, babam, ben kardeşim el ele
tutuşmuş yürüyoruz, giysilerimiz gül yaprağından.”(s.14)
“ Hepimiz saydam pembeyiz.”(s.14)
Bu gül ve güle yakışan en güzel renklerden
biri olan pembeden sonra, yazar yetkin bir
anlatımla kızın uykuya geçişini vermiş.
Görsellik tüm öyküde var. Bilinç akışı
tekniği de eklenince, okurda etki doruğa çıkıyor. Duruel görüntüyü okurun
kafasında canlandırmakla kalmıyor elbette. Dokunma, işitme duyu edimlerini de işe
koşuyor sanki. O etkiyi veriyor. Okur anlatıcının sesini işitiyor sanki. Onun
dokunduğu şeylere dokunuyor. Toprağın ılıklığını duyumsuyoruz, kokusunu içimize
çekiyoruz.
“ Gökyüzü masmavi, kuşların cıvıltısı
derenin sesine karışıyor, toprak ılık, mis kokuyor.”(s.15)
Derenin kilimler üstünden akışını iki kez
yineliyor yazar.
“ Dere küçük kilimin üstünden
akıyor.”(s.15)
“ Dere kilimlerimizin üstünden akıyor.
Sular aktıkça geyikler hep aynı yöne doğru koşuşuyorlar.”(s.15)
Derenin
akışı kızın düşünde, bilinçaltında dönenip duran zamanı, belki sesi, ( ‘ Annem-
işte şimdi yanımda yatıyor,’ ‘ yarın yok!’) simgeliyor. Zaman akıp gidiyor.
Annenin ayrılış saati yaklaşıyor. Duruel burada da bilinçaltının o karanlık,
ama bir ucu dışarıda, nesnel dünyada olan yanını çok iyi veriyor.
Bir de koşturup duran geyikler var
öyküde. Düşün betimlendiği paragraflarda. Ki öykünün başlığında da geçiyor.
Geyiklerin koşturmasının da simgesel bir yanı var.
Dağılan, -belki- parçalanan bir aileyi
simgeliyorlar. Bu yanıyla ‘akış, geyikler’ öykünün temasını veren simgesel
anlamlar yüklenmiş. Öykünün üst kurmacasını, temini oluşturuyorlar. Bu imgesel
seçim, öyküye engin bir çağrışım gücü kazandırıyor. Çağrışımlarla baş başa
kalıyor okur. Bunlar okurun doğrudan bilinçaltına sesleniyor.
Geyikler
bir de başkaca bir anlam yükleniyor. Bir arada yaşayan, bir yerden bir yere
beraber, kalabalık göçen, tehlikelere her an (üstlerinden savrula savrula geçen
kum tanecikleri) beraberce karşı koyan mutlu bir aileyi simgeliyorlar. Genç
kızın düşlerini süsleyen, hiç kavuşamayacağını sezdiği o aileyi.
İlerleyen
satırlarda karşılaştığımız, “ Güneş gözkapaklarımı öpüyor, burnumu, saçlarımı
öpüyor.”(s.16) tümcelerinde de görsel, işitse, duyusal dil/etkiyle yeniden karşılaşıyoruz.
Bir de leylek var öyküde. Göçün, göçebeliğin
belirgin simgesi.
“ Uzun kırmızı gagasını tak… ta… tak…
vuruyor.”
Burada duyusal etkinin bir başka biçimde
yeniden verilmesi söz konusu.
Oysa her şeye karşın kız umutludur. Geleceğe
umut dolu çocukça bakış kızın bilinçaltında dönenip durur. Şu satırlar bunun en
belirgin örneği değil mi?
“ Tarlaların ötesindeki çayırlık sonsuza
dek yeşil serinliğini gönderecek bize.”(s.17)
Ya kızın ayrılığa, parçalanmışlığa karşı
ayakta kalma kararı? O da okura şöyle sezdiriliyor.
“ Güçlü, neşeli, yok edilemez bir su
damlasıyım… Onlardan kopan ama, onlardan bağımsız.”
Sonra kız uyanınca annesinin çoktan gitmiş
olduğunu, anneannesinden öğreniyor. Öğrendikten sonra ağlamakla ağlamamak
arasında şöyle bir seçim yapıyor:
“ Hayır.. Hayır ağlamayacağım artık. Ben
bir su damlasıyım. İnatçı bir su damlası. Büyümek için savaşacağım. Mutlu
düşleri gerçekleştirmek için savaşacağım.”
Kızın seçimi ortada. Su kendisini
tamamlamadıkça damlamaz. Geyikler, Annem
ve Almanya, Duruel’in çarpıcı yürek burkan bir öyküsü. Ama umut dolu.
Kendini tamamlayıp, olgunlaşıp damlamak, yaşama karışmak isteyen bir kızın
gelişim öyküsü. Bilinçlenme öyküsü.
** Geyikler, Annem ve Almanya,
Nursel Duruel, Can Yay., 1. Basım, Eylül 2006
( Yazıdaki alıntılar a.g.e.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder