Güne İtalo Calvino’nun seslendirilmiş mektuplarını dinleyerek (YKY Podcast,Spotify) başladım. İşyerime beni götürecek araca doğru yürürken çok farklı bir deneyim sundu bana bu durum. Genelde müzik dinleyerek o kısa yolu geçiyordum. Bu kez beğenerek okuduğum Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu’nun yazarının yazarlık dünyasına bir mektupla girmiştim. İlkyaz çiçek açmış ağaçlarda kendini duyururken, Calvino sanki arkadaşı Leonetti’ye değil bana sesleniyor ve soruyordu.
“Sevgili Leonetti artık edebiyata inanmıyor musun?"*
Kitap dosyalarım üstüne çalıştığım şu günlerde bu sorunun yanıtını vermem gerekiyordu.
Bilirsiniz, filozoflar düşünce üretmekle kalmazlar. Bu düşüncelerin somutlaştığı bir toplum kurgusu çatarlar. Buna ütopya diyoruz. Benim için bu ütopyalar toplumsal değişim isteğinin somutlaşmış nesnesidir. Öyle ya Sokrates gibi bir çınarı dönemin sözde Atina demokrasisine vermiştir Platon. Oturup Devlet adlı ütopyayı yazacaktır. Kurduğu bu siyasal yapıda elit sınıf üyesi aynı zamanda filozof olanları başa geçirecektir. Sonra oturup Atina demokrasisinin defolu yanını anlatmaya koyulacaktır.
Filozoflar ütopyalarını yazarken gördüğüm kadarıyla edebiyatın olanaklarından da yararlanmışlar. Bir kurgu yapmışlar örneğin. Özel mülkiyetin olmadığı bir Güneş Ülkesi düşlemişlerdir. Bu yüzden ütopyaların da edebiyata dâhil olduğunu düşünme eğilimim var.
Edebiyat kurgu işidir. Her ne kadar çıkış noktası gerçeklik, ‘küçük insan’ da olsa, sonunda yazarın zihninde bir kurgudur olup biten her şey. Karakterleri, kostümleri, belli tür insan eylemleri veya eylemsizlikleri vardır. Işık vardır. Zamanı temsil eder. Tarihi de. Belli bir yerde geçer. Uzamı vardır. Ama tüm bunlar için şunu söyleyebilirim. Edebiyat kurgusu da, tıpkı filozofların ütopyaları gibi yok, olmayan ülke veya adadır.
Yazarın acısı, biliş süzgeci geçmekte olan zamanı içine alır. Onu deneyimleriyle artık kendine mal etmiştir. Bir bakış açısı oluşturur ve bize sunar. Orada belki de meyve vermeyen ağacı kesen bir çıkarcılık görürüz. Bu da kalkıp Kafka’nın Dönüşüm adlı kurgusunda karşımıza çıkar. Ya da her şeye hâkim olduğunu (bir çeşit tanrılaşma isteğidir) sanan krala Küçük Prens şöyle kritik sorular sorar.
“Yıldızlar da emirlerinize uyuyorlar mı?”
"Bir günbatımı görmeliyim... Lütfen benim için güneşe batmasını emreder misiniz?"
Yazarlar dünyayı kendi gerçekliğinden soyar ve onu kendilerine özgü bir kurgunun içine yerleştirirler. Orada insanlık için ne güzel şeyler vardır. Etik değerler, umutlar, insanlık adına sevinç kaynağı olabilecek eylemler, eylemsizlikler.
O zaman neden edebiyata inanmayı bırakayım ki? Daha yaşanası bir dünya için edebiyata umut bağlamayı neden bırakayım ki?
Sanırım Calvino’nun bu mektubun sonunda söylediği gerekçe benim de savunacağım bir gerekçe olabilir.
“Edebiyata daha çok inan. İçinde yaşayacağımız korkunç yıllarda bize kalan bir tek bu olacak.
Sevgi dolu.”*
*İtalo Calvino, Seçme Mektuplar (1945-1985), Çev. Meryem Mine Çilingiroğlu, YKY/2017
Tür olarak mektup harika bir estetik alan açar yazara.
YanıtlaSil