Benim filmlerim, dediğim şey şu. Benim estetik
zevkime hitap eden filmler. Aristoteles’in dediği gibi sadece bilgilendirme
değil, arındırma(katarsis) işlevi de gören filmler bunlar. Yaşamla ilgili belli
bir insanlık problemini, ilişkiler arası varoluşsal veya etik boşlukları bulup
açığa çıkaracak gözlemci bir film. Bana yaşama felsefece bakmamın güzelliğine
yeniden beni ikna edecek bir film. Görülenin arkasında bir görülmeyenden söz
açan bir film.
Uzun süre önce seyrettiğim bir filmi yeniden seyrettim. Adı Köprü Üstü Aşıkları. Leos Carax imzalı
bir film. Filmin usta oyuncuları arasında hepinizin tanıyor olduğunu düşündüğüm
Juliette Binoche var. Çikolata (yapım yılı 2000) filminden bu
yana onun hayranıyımdır.
Film yaşamda şanssız
olan kaybedenleri (loser) merkeze alıyor. Bu film eziklerin filmi. Bile isteye
düzenli yaşamından kopup bir loser olmayı seçen Michele (Juliette Binoche)
ile Alex’in(Denis Lavant) hikayesi bu. Umutları, dağılmışlıkları,
ötekileştirilmişleriyle yönetmenin önümüze koyduğu sarsıcı bir hayat.
Juliette Binoche’nin
enfes oyunculuğu beni şaşırtmadı. Ama ilk kez oyunculuğunu seyrettiğim Denis
Lavant beni ustalığıyla kendine hayran bıraktı. Ne yaparsam yapayım, Alex’e
bakarken sanki Notre Dame Kamburu olan Quasimodo aklımdan hiç çıkmadı. Alex oyunculuğuyla bana sadece onu
hatırlatmadı. Bunun yanı sıra kurgu dünyamın karakterlerinde yeni bir Quasimodo’ya
yer açmama neden oldu.
Bulunduğumuz tabaka güven verir. Konforlu alanını terk etmeyi düşünmeyiz asla. Dolayısıyla kaybedenlere kulak vermeyi aklımızın ucundan bile geçirmeyiz. Dünya bizim etrafımızda döner. Oysa Leos Carax bu algımızı filmin sonunda paramparça eder. Film bittiğinde o konfor alanının bir lanet ya da gerçekliği gizleyen bir metrix olduğunu fark edersiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder