Schopenhauer'ın bu kitabını okurken,onun acının filozofu olduğunu aklımda tuttum. Ama kitap, acının öğretmen olarak karşımıza geçip bizi eğiteceğini dile getirmiyor. Aksine başta bir yaşam bilgeliği ve felsefesi sunacağını kitabın alt başlığı bize deklare ediyor.
Bakın burası şaşırttı beni. Çünkü sanki acının yaşamdaki varlığı, nihayetinde yaşamı da reddediyor olmayı getirebilirdi. Hayır öyle olmadı. Schopenhauer Aforizmalar adlı kitabında, mutluluğun neredeyse anahtarı konumundaki yaşam bilgeliğinden söz ediyor.
Bu yaşamı olumlamak değilse nedir?
Filozofun okurla söyleşir gibi, samami bir anlatım tekniği yeğlediğinin altını çizmek gerekiyor. Yanı sıra filozofun işaret ettiği, bilgelik uzerine konumlandırılmış olan yaşam felsefesini gayet açık bir şekilde anlatıyor olması, bir şans olarak değerlendirilebilir.
Yaşamı kimi yerde soyutlasa da , asla gerçekliği elden bırakmıyor Schopenhauer.
Aforizmalar deyişi filozofun her bölüm girişinde ele aldığı argümanlardan kaynaklanıyor olabilir. Çoğunlukla Antik Yunan ve Roma düşünürlerinden seçtiği argümanlara yer vererek düşünce ve argümanları sağlam bir zemine oturtuyor.
İtiraf etmeliyim ki, bu aralar sosyal medyada görünür olmak adına hazırladığım içeriklerde bol bol bu kitaptan yararlandım. Bu yüzden okuma zamanım kesintiye uğradı ara ara.
Gelelim, nasıl bir yaşam sürmeliyiz ki, bu bizi hem mutlu yaşama, hem de yaşam bilgeliğine götürsün? sorusuna.
Schopenhauer gayet minimal bir yaşam işaret ediyor
Hem sosyal çevrede, hem mal mülk açısından. Çünkü ona göre her türlü sınırlama mutluluk getirir. Günümüzde bu argümanın, haklı nedenleri olsa da, taraftar bulması zor görünüyor.
Yaşam bilgesi, dış dünya yaşamına yabancı olmayacak. Ama aynı zamanda söz konusu bu yaşama saplanıp da kalmayacak.
Enerjik bir biçimde dış dünya gereksinimlerini karşılayacak ve hemen iç dünyaya kendini verecek.
Mutlu olmak ne demektir? Kadim sorunun cevabının, filozofun sevimli yaşam bilgesini tanındık sıra açığa çıktığını göreceksiniz.
Yaşama bilgesi yalnızlığı seven biridir. Kavrayışı derin olması nedeniyle, yalnız kalma becerisi yüksektir. O yalnızlığa bir öğretmen gözüyle bakar. Yaşam bilgeliği acıya nasıl bakarsa öyle.
Kitabın ilerleyen kısmında şöyle ilginç bir argüman karşınıza çıkıyor. 'Yaşam bilgeliği, şimdiki zaman ile gelecek arasında kurulacak olan orantının doğruluğuna dayanır.' Bilgeliğin en önemli dayanaklarından bir tanesi budur.
Yaşam bilgeliği şu soruya yanıt vermeyi de gerektirir. Yazgı tanrının kucağında mı duruyor?
Schopenhauer bu soruya olumsuz yanıt vererek, çok boyutlu bir varoluşçuluk durağını inşaa etmeye başlıyor. Çünkü iş bu soruya yanıt vermekle bitmiyor. Schopenhauer insanı, bir tür human-Demirguos konumuna layık görüyor. Bu faal akıl gökyüzünde nasıl insan ve yaşam üzerine bir demirci gibi çalışıyorsa, insan da yazgısını tanrının kucağından çekip, kendi yaşamının tasarımcısı olmaya başlayacaktır.
Peki o halde, bu durumda yaşamın bilgesi, bir amour fati (yazgı sevici) midir? Hayır. Kesinlikle değil. O kendi yaşamının iplerini eline almaya çalışan, bunun da meşakkatli bir iş olduğundan haberdar olan biridir.
Ortalama bir okur için, Schopenhauer okumak, yoğun soyutlamalarla düşüncelerini dile getiren Nietzsche'yi okumaktan daha keyifli olacaktır.
Affınıza sığınarak diyeceğim ki, tarihteki ilk kişisel gelişim kitapları arasında yer alacak olanlardan biri de bu kitaptır.
Elbette kitabın konusunu tüm olarak dile getirmek fazla iddialı bir iş olduğundan, kitap üstüne bu kadarıyla söz etmekle yetinelim.
Şimdi siz, bir human-Demirguos olarak yazgınızı tanrının kucağından çekip alın ve kitabı okumaya başlayın. Göreceksiniz ki, mutluluk bir tür yaşam bilgeliğinin kökünde yeşerip büyüyecektir.