Ben hasta bir adamım… Ben kötü bir adamım. Tipsiz bir adamım ben. Diye başlıyor Dostoyevski’nin Yeraltından Notlar adlı kitabı.
Sonra okuru en az altmış sayfa boyunca içine almayan bir roman ortaya çıkıyor. Kime sorsam aynı şeyi söylüyor. Diyorlar ki, Dosteyevski’nin en kötü romanı bu. Ben öyle düşünmüyorum. Çünkü Dosteyevski’nin bunu bilerek yaptığını düşünüyorum. Okuru içine almayan, direkt okurun kişiliğine oynayan bir roman yazmış Dosteyevski.
Neden mi? Dikkat edin lütfen ilk cümlelere! İlk seslenişe. Ben hasta bir adamım! Bu söyleyişi şu anlama geliyor. Bundan sonra benim yaşayacağım ve söyleyeceklerimde mantı aramayın! Çünkü benim kusurum belli. Evet, aynen öyle söylüyor kitaptaki adsız karakterimiz.
Kötü bir adamım sonraki mottosu onun. O zaman hemen şurada soteye yatmak gerekir okur olarak. Acaba kötülük ile iyiliğin çarpışacağı bir yer mi olacak bu kitap? Aynen öyle oluyor. Öyle ki, bizim yaşımızın getirdiği iyi tanımı, karakterin kötülük tanımının yanında savunmasız ve masum kalıyor.
Bu yüzden şunu açıkça ifade edebilirim ki, Yeraltı kitabı okuru öyle açıkça içine alan bir kitap değil. Öncelikle okurun sabrını işe koşması gerekiyor. Yoksa karakterimizin yeraltına inmesi kolay iş değil. Yenilir yutulur lokma değil bu karakter ve yaşadıkları.
Öyle ya, kitabın girişindeki üçüncü ipucuyla devam edebiliriz kitap içinde gezinmeye. Ben tipsiz bir adamım. Sanki bundan sonra gelecek argüman için bu tipsiz olma durumu bir dayanak sunmaktadır. Argüman aynen şu. Kötü mü olmak, kahraman mı olmak gerekir?
Şakkadak karakterimizin buna da cevabı hazır. Kötü olmak, iyi olmaktan daha iyidir! Şimdi sağınızda solunuzda kime sorsanız kahraman olmanın gerekli olduğunu dile getirecektir. Bu da Marvel dünyasının kahraman algısının bizdeki etkileri olsa gerek. Oysa yazarın roman karakteri, Ben kötülüğü seçiyorum, diyerek bizi ters köşeye yatıracaktır.
Offff, böyle kitap olmaz ki? Diye sızlanmaya başlıyor, ardından kitabı okumamak için bahane uydurmaya başlıyorsunuz. Hele sonunun hiç anlamadım, diyen birçok kişiyle de karşılaşırsanız hiç şaşırmayın. Dostoyevski size bu kitapla elbette bir bayram şekeri uzatmayacaktır. Aksine okudukça kitabın sizi yeraltınıza itiverebileceği bir sınırda tutacağını sonra fark edeceksiniz.
Kendiyle kim yüzleşmek ister ki? Zor tabi. Biz kendi kişisel efsanemizle öyle mutluyuz ki? Ne hacet şimdi kendi iç derinliklerime, iç engellerime inmeye? Dediğinizi duyar gibiyim. Ama maalesef Dostoyevski’nin yazarlık dünyasında böyle bir seçeneğiniz yok.
Dosteyevski'nin karekterleri ezik, anti-kahraman ve hastalıklı tiplerdir. Bu açıdan bakıldığında yazarın yazı dünyası büyük bir psikolojik laboratuvar gibidir. Okudukça bunu fark eder ve kendinize orada bir yer seçersiniz. Aslında Dosteyevski insanı, içini anlatır. Bunca sağlam ve değerli gözlem sayesinde büyük yazarlar kanonuna dahil edilir.
Gel gelelim kitap okudukça, sizi yer altınıza doğru yola çıkararak kendinizle yüzleştirir (Varoluşsal biçimde). Sonra da iç engellerinizi kabul ederek sokağa dönmenizi sağlar (Psikoterapi). Benim yeraltım ve iç engellerim, yani kaynayan bilinçaltı kazanım bakın nasıl bir savruluş yarattı bende.
Geçenlerde günümüz gençleriyle bir cenke tutuştum. Düşünce cenkine. Dedim ki onlara, sınıfsız bir toplum düşleyebilir miyiz? En azından sınıflar arası uçurumun çokça az olduğu bir toplum. Yanıt hızlı geldi onlardan.
Adı üstünde ancak düşlersiniz, dediler. Buna gerek yok üstelik. Nasıl olsa biz yükselmeyi iş edineceğiz. O üst tabakaya çıkınca, dönüp geriye (yani size) bakacağız.
Biz eziklere, (Dikkat edin Dosteyevski konuşuyor!) oradan bakmak onları mutlu edecekti. Ama unuttukları bir şey vardı. Kitaptaki karakter gibi dünün eziğiydi onlar. Şimdi kalkmış beni ezik ilan etmelerine sıra geliyor. Ve ancak üst tabakaya boyunlarındaki zincirle çıkabileceklerini unutmuşlardı ne yazık ki…
İşte Yeraltı romanının bende düşündürdükleri.
Liseliler Felsefe Konuşuyor konferansı için Adana Kız Lisesi'nde prova yaptık. Dosteyevski'nin eza ve cefa içindeki isimsiz komedyen karekteri sanki canlandı ve aramızda dolaştı.
YanıtlaSilYazıyı bugün yeniden okudum. Eklemeler yapma gereksinimi duydum.
YanıtlaSilSanki Dosteyevski'nin psikolojik laboratuvarını daha iyi anlattığımı duyumsadım.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu kitap, yazarı Suç ve Ceza'ya taşıyan nüveler taşıyor aynı zamanda.
YanıtlaSil