15 Mart 2024 Cuma

DÜŞLE GERÇEK ARASINDA BİR YERDE: ÖZNE

 


SÖYLEŞİ: ŞEHMUS AKA

Şehmus Aka: Zamanının neredeyse hepsini düşünerek geçiren birini ele alalım. Doğal olarak bu kişinin elinde düşüncelerden başka bir şey yoktu. Yani gerçekle olan etkileşimi yoktur. O zaman gerçeğe ulaşmak için düşünmeyi bırakmalı mıyız?

Varoluşsal boşluk bizi buna sürüklemiyor mu zaten?

Erkan Tuncay: Düşünce temelinde gerçeklik var. Ne yaparsak yapalım düşsel gerçeklik önü sonu gerçeğe değer. Gerçek artık düşün somut halidir. Düşünce eylemi bırakılamaz. Eğer ki kişilik parçası olmuşsa hele.

Şehmus Aka: Hangisi hangisinin ürünü peki? Gerçeklikle mi düşünürüz? Yoksa düşünceyle mi gerçekliğe ulaşırız?

Erkan Tuncay: Düşünceden önce gereklik var. Düşünce gerçekliğe geliyor. Yetmiyor onu kavramaya, temsil etmeye çalışıyor. Akılda bu şekilde şemalar halinde gerçekliği temsil ediyoruz. Ama elbette insanın hayal gücü, düşü gerçeğe büründürür ki bu da artık öznenin kendi kişisel gelişimiyle ilgili bir durum olur.

Ş. A. : Bu durum bence önemli.

E. T.: Aynen. Bireyin, gerçeklikten aldığı esinle, motivasyonu düştür bu yüzden.

Ş. A.: Söz konusu olan, düşün gerçeğe dönüşmesi, kişinin kendi idealar dünyasından kaynaklı mıdır?

E. T.: Hayır bizim kendi ideallerimizden kaynaklı. Yani yaşamın oynadığı satranç hamlesine karşılık verdiğimiz tepki olarak da ele alınabilir. Platon’un bir evren ötesi masalı olarak değil.

Ş. A.: Anladım. Peki, felsefede veya psikolojide varoluşsal boşluk nasıl açıklanıyor?

E.T.: Psikolojide kimi kişilik kuramları; benlik silikleştikçe, kendini gerçeklik alanında göstermedikçe, kendilik yitirilince felsefi anlamda varoluşşal boşluğun başladığına işaret ederler. O zaman benlik dediğin şey ile anlam(lar)ın bağı kopar. Boşluk başlar. Buna içsel yabancılaşma da diyebiliriz. Artık ‘Ben kimim?’ sorusunun yanıtı yoktur.

Ş. A.: O zaman, özne bunun cevabını bulamayacak.

E. T: Bulana kadarki süreye varoluşsal boşluk deniyor. Yoksa parmağınızı kavrayan bir bebeğin boşluğa anlamı getirdiği de olur. Ben bu konuda o kadar karamsar değilim. Elbette zaman dediğimiz o devinim içinde elbette anlam özneye gelir. Bu durum ancak gerçeklikle bağını koparmayan kişiler için söz konusu olur.

Ş. A.: Anladım. Peki, söz konusu anlamsal boşluk yaşayan birine sağlıklı bir birey diyemiyoruz öyle değil mi?

E. T.: Sağlık göreceli bir kavram olur burada. Tarihsel ve toplumsal algılarla ilgili değişkenlik gösteren bir kavram olur. Yanı sıra öznelerin yaşadığı varoluşsal boşluğun derinliği açısından da bakılınca sağlık dediğimiz kavramın özneye uygunluğundan söz edilebilir ancak.

Ş. A.: Size göre sağlık nasıl bir kavramsal anlam kuşanır?

E. T.: Beden sağlığı yerinde olan ama psikolojik sağlığı henüz yerinde olmayan bir bireyi düşünelim. O zaman sağlık, ben ile iç ben arasındaki mesafeyle ilişkili bir durum olur.

Ş. A.: Aslında durum şöyle değil mi hocam? Bu kişi dış çevreden gördüğü her şeyi yine çevresi tarafından oluşmuş olan bilinçaltıyla değerlendiriyor. Bu da onu sürekli bir döngüye,  yani boşluğa itiyor.

E. T.: Bilinç ile birlikte doğrudan bilinçaltı devrede olabilir. Çıkış mümkün her zaman. Ama her çıkışın yeni bir düşüşü müjdelediği de varsayılabilir.

Ş. A.: Ve şey hissi var mesela. Çevredeki insanlar kendisine kötü olduğunu söylemesine rağmen birey tek doğrunun kendi düşünceleri olduğunu sanıyor.

E. T.: Doğrudur genellikle dünyaya benmerkezci baktığımız olur bizim.

Ş. A.: Bu durum bence bir kırılma noktası gibi. Yani gerçekliğin bükülmesi gibi bir durum yaratıyor.

E. T.: Belki de doğrudur. Kişinin zihinsel çalışma tezgahında, gerçekten de gerçeklik bükülür. Bambaşka bir şeye dönüşebilir. Yine de önemli çıkış noktasına, gerçeğe, yeniden dönebilmektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder