28 Mart 2016 Pazartesi

EDÖTÖRE MEKTUPLAR 3

Sayın Editör,
Bu kez mektubu sabah yazıyorum size. Oğlumu az önce okuluna bıraktım. O uyanmadan önce yarım saatim var. Ben de Kitabı Mukaddesi elime aldım. Okumaya başladım. Nuh tufanına kadar geldim Tevratta. Yaşar Kemal’den okumuştum. Ne zaman şiirsel yazmak istersem Kur’an, İncil okuyorum, diye. Benim okumamın nedeni şiirsellik değil. Leyla Erbil’in Hallaç adlı öyküsünde geçen bella, balak, bella cohen kelimeleri yüzünden. Bu söyleyişler beni hem Kitabı Mukaddese götürüyor hem de James Joyce’ın Ulysses adlı yapıtında geçen Bella Cohen’e. Okudum yarım saat boyunca kutsal kitabı. Kitabın girişinde bir yerde şöyle yazıyor. “Hanok Allah ile yürüdü, gözden kayboldu; çünkü onu Allah aldı.”
Sonra oğlumu uyandırma saati geldi. Uyandırdım. Yüzünü yıkadı, giyinmeye başladı. Kahvaltısını kurdum. Oturdu masa başına. Ama dili açıldı anlatmaya başladı. Ben aslında bir kahraman olmak istiyorum, dedi Sayın Editör. Şöyle kollarımda füzelerim. Arkamda da her an ateşlemeye hazır füzelerim. Bir de uzaya kadar çıkabilecek bir gücüm olsun. Korumalı. Demir Adam ancak gökyüzüne çıkabiliyor. Soğukluğa dayanamıyor. Ama ben dayanacağım. İşte öyle benim çocuğun hayal gücü. Daha ne kadar şey anlattı. Garip geldi bana. Işınlanma. Yok olma. Birden ortaya çıkma anlatısı. Ama az önce alıntıladığım kutsal metinde de aynı şey vardı. Bazen bazıları bu dünyadan kayboluyor. Allah onları alıyor. Aynen böyle yazıyor. Düşle, gerçek işte. Çocuğun dilinde saçma. Ama bir kitapta yazınca ‘gerçek’ oluveriyor.
Neyse nereden nereye geldim. Bu mektupta da sözü kendi öykü dosyama getireceğim. Çok oldu göndereli size. Siz de haberleşmek üzere, demiştiniz. Ama bunca zaman bir haber çıkmadı sizden. Sessizliğinizi kötüye yorumladım. Ama benim yorumum bu. Ya sizin? Lütfedip dosyam hakkında birkaç şey söyleseniz, beni ne kadar çok mutlu edersiniz bilseniz.
Kolay gelsin.


Kitapsız bir yazar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder