14 Şubat 2019 Perşembe

PECOLA’NIN SARSICI EZGİSİ


Sayın Editör,
Her ne kadar anlatıcı Claudia’nın ne dediklerini merak etsek de En Mavi Göz adlı kitap Pecola
’yı anlatıyor. Pecola’nın içine doğmuş olduğu verili değerlerce nasıl paramparça edildiğini gözler önüne seriyor. Çünkü Sula adlı kitabında da görsel bir anlatım dili var Morrison’un.
En Mavi Göz bir ilk kitap. Bu kitabın neyi başarıp başarmadığını büyük bir içtenlikle kitabın sonundaki Sönsöz’de dile getiriyor yazar. Sula’da da roman üstüne söz almıştı Morrison. Bu söz almalar, yazarın yazdığı kitapla, kitabın anlatımıyla arasındaki bağı ya da kopuşu dile getirmesi açısından önemli. Metnin neyi başarıp başarmadığını, okurdaki karşılığının ne olduğu veya olabileceğinin ipuçlarını da veriyor. Pecola’nın yaşadığı tacizi okurken, yazarın söylediği gibi, acıma konforunu düşmüyoruz. Yazar  anlatım diliyle bu yolun önünü kapamış oluyor. Pecol’ya acımıyorsunuz. Bu duyguyu Raskolnikov’un baltayı havaya kaldırdığında da hissetmiş olmalıyım. Yazar okurun eline baltayı tutturuyor. Bulantıyı o şekilde sağlıyor. Varoluşun boşluklarına düşme, ardından düşünmeyi, soru sormayı getiriyor. Burada da aynısı oldu. Pecola’nın babası tarafından uğradığı taciz anlatılırken öyle itici geliyor ki, soğuk buz gibi bir metalin teninizi kestiğini hissediyorsunuz. Buza kesen bir dilin buharı tüterken, olana yaptığınız tanıklık içinizi dondurup öylece bırakıyor sizi.
Bir romanın sizi çağırması ne demektir?
Yanılsama da olsa kendinizi romanın içinde hissederek, onun bir parçası olarak romanın atmosferini solumak. Bu sorunun yanıtı bu olsa gerek.
Bu kitabında da Morrison’un beni çağıran sesine kulak verdim.
Vermesem yabancılığım beni paramparça edebilirdi.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder