Adana Çukurova’da yedinci kattaki evimizde sabaha karşı bir
sallantının içine düştük. Yavaştı, sonra çok şiddetlendi. Geçmek bilmiyordu.
Çocuklar uykudaydı. Çaresizlik deprem illerini sarmak üzereydi.
Çocuklar uykularından uyanamadı. Anne babaların çığlıkları
depremin yıkıntılı sesine eşlik ediyordu. Söylenene göre insan çığlıkları ev
yıkıntı seslerini de aşıyordu.
6 Şubat 2023 sabah saat 4.23’te yaşanan deprem sonrasında
planlı yaşamlarımız ters yüz oldu. Canlardan, mallardan kısacası bilindik
sularda seyreden güvenli hayatlarımızdan çok uzaklara düştük. Devlet
kurumlarının insan merkezli olmasının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha
fark ettik. Çadırlarda, arabamızda yitirdiğimiz huzurlu uykuyu ararken. Ya da
yıkıntı altındaki canlarımızın seslerini duyarken yaşadığımız acizlik unutulur
gibi değildi. Hilti,testere, balyoz, kepçe… Daha adını bilmediğimiz bir sürü araç
gerecin adını öğrendik. Acıyla. Savrulduk sonrasında. Elimiz kolumuz bağlı
yıkıntılar altındaki canlarımızı kurtarmak için gözlerimizi uzaklara diktik. Üç
gün sürdü yalnızlığımız. Üç gün sonra gelen kurtarıcılarımızın elleri boştu.
Yeniden yıkıldık.
Mersin’in Erdemli ilçesinin Ayaş mahallesine sığındık.
Gözlerimiz yaşlıydı. Adana Karataş’taki tekneler içimizdeki acıları ters yüz
edip Samandağ’a yol alıyordu. Erzak doluydu. Bu haberleri işitince yeniden
ağlıyorduk. Mersin’de ve başka şehirlerde ellerinden gelen yardımı yapan
yurttaşların, belediyelerin, özel kurumların haberleri geldikçe insanlık adına
henüz umutların tükenmemesi gerektiğini döktüğümüz yaşlar kanıtlayabilirdi.
Nesnelerin, doğanın renkleri kaymıştı. Yediğimiz,
içtiğimizin tadı da. Hiçbir şey yerli yerinde değildi. İnsan yaşadığından
pişmanlık duyar mı? Duyuyordu. Yaşadığı
için vicdan azabı çeker mi? Çekiyordu işte.
Büyük bir ağ kurulmaya başlandı. Yurttaşlar, siviller
örgütlendi. Hangi yıkıntıda ses var? Nereye ne yardım gerekiyor? Büyüktü her
emek. İnsanlık adına her adım devleşiyor, yaşama dair yeni anlamlar üretmemizi sağlıyordu.
Biz insanlık ailesi kimdik?
Nereden geliyor, nereye gidiyorduk? Daha çekilecek ne tür
acılar bekliyordu bizi? Her köşe başında yıkıntılardan gelen sesler yakalıyordu
bizi. Yarım yaşamlardı bizimkiler. Öyle de kalacaktı artık. Çaresizliğimiz acılarımızı
artırıyordu. Yine de insana yaraşır evlerde, sokaklarda yaşamak en doğal hak
diye düşündük. Devlet insan içindir. İnsan devlet için değil. Bunu kavramak,
iyice kavramak için bedel ödedik. Daha çok bedel ödeyecek halimiz kalmadı.
Deprem üzerinden neredeyse iki ay geçmek üzere. Apartman
tabutlarda yaşamaktan korkuyoruz artık. Güvenli konut ne demek? Kaç şiş demir
lazım bu konutlar için? Perde kolon ne demektir? Radye temel nedir? Ne işe
yarar? Kalanlar olarak başımızı nereye sokacağız?
Doğanın dili bilim. Bundan adımız kadar eminiz. İman gücüyle
deprem durdurulmuyor. Bundan böyle deprem, yapı inşa etiği de gündemimize
gelmeli. Felsefece yaşama baktıkça insana yaraşır yaşamlar sürmek için ipuçları
bulabileceğiz.
Not: Yazıya eşlik eden fotoğraf Hatay Samandağ'daki doğup büyüdüğüm mahalleden bir parçayı temsil ediyor. Çocukluğun anlamla yüklü bir parçasını.