24 Eylül 2023 Pazar
Şimdi de kurgusal alanın(dinin,mucizeye inancın) yarattığı kişilikteki deformasyon var karşımızda. Can alıcı soru, 'Ben neden ben olamıyorum?' Filmi beğendim. Yeniden filme döndüğümde yönetmenin detayları verirken, izleyicinin direkt rasyonel yanına saldırdığını ve orayı zorladığını fark ettim.Böylelikle izleyici kendi geçmiş kurgusal yüklemeleriyle yüzleşiyor. Sigeler yılan(Adem-Hvva), kuzgun,karga(koca bir ortaçağ) Ustalık böyle bir şey.Kendi adıma Freud, Jung maceramda harika bir deneyim daha oldu.
27 Mart 2023 Pazartesi
DEPREM II
DEPREM II
Kendime ait yaşamın sınırları neresidir? Minimalist bir
yaşam daha çok mutluluk getirmez mi? Kırk yıllık emeğimizi bağladığımız ev kırk
üç saniyede elimizden kayıverdi. Üstelik sigortamız da yok. Canımızı kurtarmayı
en büyük kazanç sayıyoruz. Ayaş’tan kakıp Adana ‘ya döndüm. Dönüş yolu
hüzünlüdür. Eğer başınızı sokacak bir yeriniz kalmamışsa geride. İçinizi bir
yalnızlık kaplar. Size ait bir ev değil, artık bir oda bile yoktur. Felsefe
dersi anlatmaya başladım. Sözcükler üzerinden yaralar sarmaya çalıştım. Sonra
kitap okumaya başladım. Yuval Noah Hararı’nin Sapiens adlı kitabının sonunda Sapiens türü için ayrılık çanlarının
çaldığını ifade eden sorular vardı. İnsan makine tür olarak nereye
yerleşebilecekti? Gidiş nereyeydi? Sonra Osamu Dazai’nin İnsanlığımı Yitirirken adlı kitabını okumaya başladım. İpeksi bir
anlatım gibi akıyordu tümceler. Ses tınısı öyleydi. Sesleniş de. Ama o anlatım,
seçili sözcükler iç kanatıyordu. Öyle gerçekçiydi ki… “Utanç dolu bir hayat
yaşadım,” diye başlıyordu kitap. O utanmanın ufkunda gezmeye başlıyordunuz.
Oldum olası Japon edebiyatını severdim. Tanışıklığım üniversitede
öğrenciyken Yasanuri Kavabata ile
başladı. Kazuo Ishiguro sonra Haruki Murakami ile devam etti. Özellikle Haruki
Murakami en çok etkilendiğim yazar olmuştur. Osamu Dazai’yi de okurken Japonların
yaşama farklı bakışının edebiyatına hayranlığım daha da arttı. Deprem sonrası
yaralarımı sararken bu iki kitap çok büyük destek sağladılar.
Okumak çaresizliğime bir parça ışık düşürdü diyebilirim.
DEPREM I
Adana Çukurova’da yedinci kattaki evimizde sabaha karşı bir sallantının içine düştük. Yavaştı, sonra çok şiddetlendi. Geçmek bilmiyordu. Çocuklar uykudaydı. Çaresizlik deprem illerini sarmak üzereydi.
Çocuklar uykularından uyanamadı. Anne babaların çığlıkları depremin yıkıntılı sesine eşlik ediyordu. Söylenene göre insan çığlıkları ev yıkıntı seslerini de aşıyordu.
6 Şubat 2023 sabah saat 4.23’te yaşanan deprem sonrasında planlı yaşamlarımız ters yüz oldu. Canlardan, mallardan kısacası bilindik sularda seyreden güvenli hayatlarımızdan çok uzaklara düştük. Devlet kurumlarının insan merkezli olmasının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha fark ettik. Çadırlarda, arabamızda yitirdiğimiz huzurlu uykuyu ararken. Ya da yıkıntı altındaki canlarımızın seslerini duyarken yaşadığımız acizlik unutulur gibi değildi. Hilti,testere, balyoz, kepçe… Daha adını bilmediğimiz bir sürü araç gerecin adını öğrendik. Acıyla. Savrulduk sonrasında. Elimiz kolumuz bağlı yıkıntılar altındaki canlarımızı kurtarmak için gözlerimizi uzaklara diktik. Üç gün sürdü yalnızlığımız. Üç gün sonra gelen kurtarıcılarımızın elleri boştu. Yeniden yıkıldık.
Mersin’in Erdemli ilçesinin Ayaş mahallesine sığındık. Gözlerimiz yaşlıydı. Adana Karataş’taki tekneler içimizdeki acıları ters yüz edip Samandağ’a yol alıyordu. Erzak doluydu. Bu haberleri işitince yeniden ağlıyorduk. Mersin’de ve başka şehirlerde ellerinden gelen yardımı yapan yurttaşların, belediyelerin, özel kurumların haberleri geldikçe insanlık adına henüz umutların tükenmemesi gerektiğini döktüğümüz yaşlar kanıtlayabilirdi.
Nesnelerin, doğanın renkleri kaymıştı. Yediğimiz, içtiğimizin tadı da. Hiçbir şey yerli yerinde değildi. İnsan yaşadığından pişmanlık duyar mı? Duyuyordu. Yaşadığı için vicdan azabı çeker mi? Çekiyordu işte.
Büyük bir ağ kurulmaya başlandı. Yurttaşlar, siviller örgütlendi. Hangi yıkıntıda ses var? Nereye ne yardım gerekiyor? Büyüktü her emek. İnsanlık adına her adım devleşiyor, yaşama dair yeni anlamlar üretmemizi sağlıyordu.
Biz insanlık ailesi kimdik?
Nereden geliyor, nereye gidiyorduk? Daha çekilecek ne tür acılar bekliyordu bizi? Her köşe başında yıkıntılardan gelen sesler yakalıyordu bizi. Yarım yaşamlardı bizimkiler. Öyle de kalacaktı artık. Çaresizliğimiz acılarımızı artırıyordu. Yine de insana yaraşır evlerde, sokaklarda yaşamak en doğal hak diye düşündük. Devlet insan içindir. İnsan devlet için değil. Bunu kavramak, iyice kavramak için bedel ödedik. Daha çok bedel ödeyecek halimiz kalmadı.
Deprem üzerinden neredeyse iki ay geçmek üzere. Apartman tabutlarda yaşamaktan korkuyoruz artık. Güvenli konut ne demek? Kaç şiş demir lazım bu konutlar için? Perde kolon ne demektir? Radye temel nedir? Ne işe yarar? Kalanlar olarak başımızı nereye sokacağız?
Doğanın dili bilim. Bundan adımız kadar eminiz. İman gücüyle deprem durdurulmuyor. Bundan böyle deprem, yapı inşa etiği de gündemimize gelmeli. Felsefece yaşama baktıkça insana yaraşır yaşamlar sürmek için ipuçları bulabileceğiz.
Not: Yazıya eşlik eden fotoğraf Hatay Samandağ'daki doğup büyüdüğüm mahalleden bir parçayı temsil ediyor. Çocukluğun anlamla yüklü bir parçasını.