23 Ocak 2019 Çarşamba

KÜSEN YAZI

Sayın Editör,
En son geçen yıl bir dosya yazdım.Öykü dosyamın adı 'Babamı Kim Öldürdü?' Bir hafta içinde yazdım. Sevgilimi hastaneye bırakıyor, iş çıkışında onu alıyordum. Bir kafeye kapanıyor bir meczup yitmişliğiyle yazıyordum. Sonra araya sesler girdi. Kimden geldiğini bilmediğim. Kafamdan uyduruyordum belki. Ya da kırk yaşımı devirmeme isyan eden hücrelerin ses olarak enerjiye dönüşmesiydi işittiklerim. Bilemedim. Sonrası derin bir sessizlik. Okudum bu arada,ama yazamadım. Dün gece bir roman yazmaya başladım. Beni romana getiren yazdığım öykü dosyası oldu.
Bilgisayar ekranında son öykü dosyamı açıp düzelttim. Mayalanmıştı bir güzel. Az çapağı
vardı. Demek ki saflık  yasası bu dosyada beni buldu. Bu da iyiye işaretti.
Sonra kafamda artık beni tanınmaz hale getiren sesleri eğip bükmeye başladım. Roman. Uzun soluklu roman geliyor. Doğum gerçekleşiyor. İki gündür yazıyorum. Kesilmeden gider umarım.
Okuduklarıma gelince.
Jack Kerouac'tan 'Zen Kaçıkları' gezi romanı gibi. Felsefi meseleleri daha geniş konuşmasını isterdim romanın.
Toni Morrison'un 'Sula' adlı romanı ilk tanışma kitabımız oldu yazarıyla. Siyahi yaşamın ortasında duran mizahi dil, her şeyi kuşatıcı olmuş. Derinlik katmış kitaba. Hele yazarın karakter ortaya çıkarışı kusursuz ve imrenilesi. Morrison benim yazarlar listeme eklendi.
'Daha', 'Az' ile Hakan Günday yazarlarım listesindeydi. 'Daha' yı senaryo olarak filmde görmek aradaki bağı sıkıladı. Altınkoza'da ödül de aldı film. Galasında vardım. Unutulmaz bir güne raslantı sonucu mezun öğrencim Esra'yı katmak ayrı güzeldi.
Şimdi masamda 'Kinyas ile Kayra' var. Kayra'nın sesi peşimi bırakmıyor:
'...biz herkes olduk.Kendimize en büyük acıları ve zevkleri tattırdık. Ve artık ölüyoruz. Bunu fark etmiyor musun? En yukarıdan aşağı düşüyoruz. Ve yeri öpmemize çok az kaldı.'(s.17)

Böylece İstanbul'un büyüsü beni sarmış oldu. Tadını çıkarmalıyım.