Sayın
Editör,
Önce ezberinizde bulunan Cemal Süreya şiirini okuyalım.
Sonra bunun üzerine yazdığım metni.
Sizin Hiç Babanız Öldü Mü?
Cemal Süreya
Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim bir kere öldü kör oldum
Yıkadılar aldılar götürdüler
Babamdan ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç hamama gittiniz mi?
Ben gittim lambanın biri söndü
Gözümün biri söndü kör oldum
Tepede bir gökyüzü vardı yuvarlak
Söylemesine maviydi kör oldum
Taşlara gelince hamam taşlarına
Taşlar pırıl pırıldı ayna gibiydi
Taşlarda yüzümün yarısını gördüm
Bir şey gibiydi bir şey gibi kötü
Yüzümden ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç sabunluyken ağladınız mı?
Benim bir kere öldü kör oldum
Yıkadılar aldılar götürdüler
Babamdan ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç hamama gittiniz mi?
Ben gittim lambanın biri söndü
Gözümün biri söndü kör oldum
Tepede bir gökyüzü vardı yuvarlak
Söylemesine maviydi kör oldum
Taşlara gelince hamam taşlarına
Taşlar pırıl pırıldı ayna gibiydi
Taşlarda yüzümün yarısını gördüm
Bir şey gibiydi bir şey gibi kötü
Yüzümden ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç sabunluyken ağladınız mı?
Sizin Hiç Anneniz Öldü Mü?
Bu başlığı atarken Cemal Süreya’nın şiir adına
öykündüm. Öykündüm çünkü baba için yazılmış, uzak ama yakın en güzel şiirdir
benim için Süreya’nın şiiri.
Soruyla başlıyor şiir. Biraz zaman kazanmak içindir
şiire soruyla başlamak.
Biraz zaman kazanmak içindir, yaşamasızlıklara yanıt
bulana kadar.
Ya da içi saran çocukluk yalnızlıklarına biraz olsun
yakınlık kurabilecek birini bulmak isteyişidir.
Soruyla başlıyor ben’in tarihi. Belki de ben’e
dayanmış
merdiven-sorudur. Bundandır önemi.
Sonra şiirinde şaşkınlık var ozanın. Bunu ondan
ummazdım, diyor ya. Ben de burada aynısını kullanmak istiyorum. Babamdan
umardım da. Annemden hiç ummazdım. Gidişi kısa sürdü. Üç gün yoğun bakım. Dördüncü
gün yoruldu kalbi. Durdu.
Alıp götüreceğim seni buradan eve, demelerime karşılık
kısacıktı cevabı.
“Ahhh, ahhh!”
Şimdi bu cevapta neler gizlidir bilseniz.
Yaşamasızlıkları. Çocuk yaşta evliliği. At sırtında gelin gidişi. Kadın damarı
kesilmiş bir bitkiye dönüşeceğini nereden bilsin at sırtındayken? Hızlı, yavaş
kesiliyor bitki damarı. Bu yüzden büyüyemediği o güzel zamanlara çiçekler
büyüttü saksılarda. Özellikle bizim çocukluğumuza büyüttü Vita tenekelerdeki
çiçekleri. En çok gül çiçeğini sevdi. Hatta bir kardeşimin adıdır Gül. Hayatla
arasındaki kesik damar yüzünden, çiçeklerin özsuyu hep aksın istedi.
Ben o, “Ahh”lara birçok şey sığdırırım daha. İntihar
eden geceleri, sessizliğe bürünen gündüz zamanlarını. Bu yüzden burayı geçelim
diyorum.
Hamama gittim evet. Ama en çok evimizin hamamını
sevdim. Banyo, anne kucağı gibi sarmalardı bizi. Odun kazanı yanardı. Sıcak su
kazanın musluğundan hayatlarımıza akardı. Gençliğimde o kazanlar kalktı. Güneş
enerji panelleri damlarımıza tırmandı. Böylece o sıcak saf suyumuzu
bedenlerimizden çekip aldı.
Ben en çok annemin hamamını sevdim. Tas vardı örneğin.
Başını eğmezsen başına tas inerdi. Kıkardadın mı yeniden inerdi o tas. Tas
çınlardı kafamızda. Sonra kulaklar, derdi annem. Kulaklarımızı yıkardık.
Bizim çocukluk lambalarımız hiç olmadı. Fanuslara
büyüdü gölgelerimiz. Duvarlara yansıdı sonra. Şimdi o yorgan altına gömülmüş
başlarımıza, gözlerimizden akan gözyaşlarımıza karşılık gelir o hamam tası
fanuslar.
Ben o, “Ahh”lara daha birçok şey sığdırırım daha.
İntihar eden geceleri, sessizliğe bürünen gündüz
zamanlarını. Bu yüzden burayı geçelim diyorum.
Onun baktığı yerde biz vardık. Bizim baktığımız yerde
de o. Annemiz. Bu yüzden sekizimiz birden onun gözü olduk. Ama onun baktığı
kadar olamadık. Onu sevmelere ayıracağımız zamanları, birbirimizden nefret
ederek geçirdik. Ne acı!
Ozanın şiir başlığından esinlendim. Çünkü ozanın
beni’yle babasının arasına geçmişti hayat. Oradan da çıkıp gidemeyecekti.
Benim için de öyle oldu. Babamla aramıza girdi hayat.
Ama asla annemle arama girmedi. Annem hayatımın kendisi oldu çünkü.
Söylemiştim size.
Ben babamdan umardım da.
Annemden hiç ummazdım.
Bu yüzden kör oldum.
Böylesi körlükte oğlumun sağlığına kavuşacağını
göremeyeceğim.
Ortanca oğlumun, Babaanne uff olmuş. İlaç ver baba,
iyileşsin, sözünü tutamayacağım.
Yeni çıkacak kitabımın sevincini yaşayamayacağım.
Bazen. Oyuna karışırken, gündelik hayat oyununa, bu
yüzden –artık- sabırsız davranmayacağım.
Ben onun gölgesine büyümüştüm. Çocuk korkularıma. Bu
yüzden dikkat ettim tüm fotoğraflarda çocuk başım ona yaslanmıştır.
Şimdi ben yaslanacak bir beden ararken. Yıkayıp alıp
götürdüler onu. Kazılmış toprağa yatak serdiler. Yastığını koydular. Sonra
beyazlar içinde onu yan yatırdılar mezara.
Ben çocuksu aklımla hala şu sorunun yanıtını bulamam.
Onu niye orada yalnız bıraktık?
Annemden gerçekten hiç ummazdım. Çünkü burada,
Adana’da odası boş. Onun gelmesini bekliyoruz çocuklarla.
Söz Hint dizilerini izliyor diye onunla hiç söz dalaşı
yapmayacağım şaka yollu.
Neden kimi zaman adalet terazisinin şaştığını da dert
etmeyeceğim.
Bunları göremeyecek durumdayım çünkü.
O öldü.
Benim gözlerim kör oldu.