Sayın Editör,
Öykü yazmak dışında başka bir uğraşım daha var. Öğretmenim.Yirmi ikinci yılımı devirdim. Yirmi iki yıla ne mi sığdırdım?
Sorular.
'Burada ne yapıyorsun?'
Sorusundan ontoloji kurduk öğrencilerimle.
Ardından, 'Ben kimim. Kimim ben?' sorusuyla ontoloji ile epistemolojiye uzandık. 'Ben' olmanın bilgisel temeli nedir?
Bu bilgiyle nasıl varlık oluruz?
Doğrusu ben soru sormanın ilk ateşleyicisi oldum. Arkası gelmiştir. Okumadan yazamam ya! Okudum. Çantamdaki kitabı hep masaya koydum. 'Çarpmaz,' dedim,
'Açın bakın!'
Böyle böyle kurdum meslek yıllarımı.
Bugün bana gelen Gülsüm'ün, Naz'ın, Sinan'ın, Gizem'in, Dilara'nın, Açelya'nın ve diğerlerinin telefon ve iletilerini hep bu
ilk sorunun bir devamı olarak gördüm.
Öğretirken öğrenciden öğrenmek güzeldi ve çıraklık ancak ustalık getirirdi.
Buna hala içten inanıyorum.
24 Kasım 2018 Cumartesi
İstanbul Güncesi III
13 Ekim 2018 Cumartesi
A.CARACO'NUN KAOSU
A.Caraco'nun Kaos'un Kutsal Kitabını okuyorum sayın editor. Cioran'dan sonra buraya terfi ettim. Bu açıdan yazarin dili benim için sarsıcı olmadı elbette.Ama beni ters yüz eden yerleri var kitabın.Bunu da itiraf etmeliyim.Söz konusu yerleri sonra sizinle paylaşmak istiyorum.
Şimdi o kitapta söz alan kişinin bazen sıradan bir insan, peygamber,bilim insanı gittik sıra filozof olduğunu söyleyebilirim.
Didaktik bir deyişi var Caraco'nun.Bu da onu vahiy söyleyicisine yaklaştırıyor. Bunun bilinçli bir seçim olduğunu düşünüyorum.Kitabın 29. sayfasında şu sözler yer alıyor.
'Şeyleri yeniden şekillendirdiğimiz yanılsamasını yaratmak için sözcükleri değiştirmemiz yeter.'
Bu deyiş, günümüzün gerçeklik anlayışının resimini çekip önümüze koyuyor.
Sonuç olarak Caraco, Cioran'dan bir söylem alıyor. Ama bu söylemi kendince bir anlama bürüyor. O da işte Caraco söylemi oluyor. En sevdiğim yerleri metafizikle hesaplaşma yerleri.İgiyle dönüp dönüp okuyorum.
20 Eylül 2018 Perşembe
İSTANBUL GÜNCESİ II (GÜN KAOSU)
Sayın Editör,
Gün kaosa geliyor. Ama biz bunun içine günlük işlerimizi koyuyoruz. Bu da yaşamın anlamı şeklinde bir yanılsama doģuruyor.
Oysa anlamı çoktan yitirdik. Gördüğümüz bir gündüz düşü, başka deģil.
Bazen kimliklerimiz bizde dehşet duygusu uyandırıyor. Bunu görme cesaretimiz yok artık. Çünkü biz bizi yitirdik.
Bulmak iş değil. Bulmanın da bir anlamı yok.
Bulmayı maddeleştirdiğimiz ölçüde kaybolmayı kutsadık.
Sonuca gelirsek. Sonuç yok. Hala bir öncülden düşmedik.Düşmeye de niyetimiz yok.
Biz böyle iyiyiz, bizim için yeterince dibe batırıcı.
Bataklıkların içinden soluğumuzu bitirmeden çıkmaya niyetimiz yok bu yüzden.
18 Eylül 2018 Salı
İSTANBUL GÜNCESİ I
Sayın Editör,
İstanbul'da yaşam trafik gibi akıyor. Ne zaman takılacağı ne zaman akacağı belli olmayan zamanlar bunlar.
Buraya gelir gelmez eski anılardan iz aradım.
Bu çok gerekliydi.Özellikle oğul oğul can oğul, diye sevdiğim Berkay'a Avcılar'ı gösterirken nasıl da heyecan bastı. Anlattım.
Bu sokakta ilk aylarını yaşadın.Bakıcın Firdevs.
Aa, nasıl da yeşil bir mahalle burası. Denizköşkler.
Sonra deniz kıyısına vardığımda martılar hala oradaydı. Park yeşildi.
Acıbadem Bakırköy hastanesinde doğan oğlumu, Acıbadem Atakent hastanesine bırakıyorum. Katater takılacak. Sonrası yaşama dahil bir acı sağanağı.
O gece ağmur yağıyor. Sabaha kadar.
Şimşek buralarda farklı çakıyor.
Toprak kokusu.
Caddeler yürümek istiyorum.
Upuzun caddeler...
1 Mayıs 2018 Salı
Sizin Hiç Anneniz Öldü Mü?
Benim bir kere öldü kör oldum
Yıkadılar aldılar götürdüler
Babamdan ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç hamama gittiniz mi?
Ben gittim lambanın biri söndü
Gözümün biri söndü kör oldum
Tepede bir gökyüzü vardı yuvarlak
Söylemesine maviydi kör oldum
Taşlara gelince hamam taşlarına
Taşlar pırıl pırıldı ayna gibiydi
Taşlarda yüzümün yarısını gördüm
Bir şey gibiydi bir şey gibi kötü
Yüzümden ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç sabunluyken ağladınız mı?